Tag Archives: sefer

Şeytan İktidarının Müminleri

Standard

İnanmak, güvenmek demektir. İnsanlar aslında iki tür; birincisi ve kahir ekseriyeti “şeytan iktidarına” inanan, hiçbir şeyin düzelmeyeceğini ve düzeltilemeyeceğini düşünen ve bu inandıkları doğrultuda şehvetlerinin veya umutsuzluklarının esiri olmuş olan insanlar, ikincisi de;“Hakkın iktidarına” yani “lehul mülk”/iktidar ve yönetimin Allah’a ait olduğuna inanan ve bu doğrultuda düzeltmeye yönelik işler yapan ve çok azınlıkta olan insanlar. Umutsuzluğu şiar edinmiş şeytan iktidarı yardakçılarının hayattaki tek yaşama ve varlıklarını sürdürebilme motivasyonları şehvettir. Bu sebeple umutsuzluk ve şehvet ikiz kardeş ya da paranın iki yüzü gibidir. Yahutta gece ile gündüzün birbirine ihtilaf etmelerine rağmen birbirini izlemeleri gibi (45/5)* birbirlerini izlerler. Umutsuzluk şehveti, şehvet de umutsuzluğu doğurur, biteviye. Onlar sürdürülebilir coşkunluğun mümkün olabileceğine, herkesin eşit bir şekilde yaşayıp paylaşabileceğine, tüm insanların açlık ve kaos olmaksızın birlikte olabileceğine, yeryüzündeki nimetlerin herkese yetebileceğine inanmazlar. İnsanları bitmek tükenmek bilmez mülkiyet ihtirasıyla kastlara bölerler ve altta kalanı umursamazlar. Tüm sistemleri güçlerinin yettiğini becerebilmek, gücünün yetmediğini düşündüklerine de yalakalık yapıp yalvarmakla devam eder. Hep sistemin üstünde, üst kastta olanlara özenirler. Bu sebeple refah adacıkları oluşturup dünyanın geri kalanının ve kast sisteminin en altında gördüklerinin dünyalarını başlarına geçirip bütün pisliklerini onlara boca ederler. Kendi refah adacıklarında evrensel nutuklar atarlar, geri kalanları da, ıstırap içerisinde nefes almak derdinde olanları da evrensel olamadıkları, kendileri gibi nutuklar savuramadıkları için eleştirirler. Ancak altta olanların her an yaşadığı hali bir kez tatmaya görsünler, dünyanın geri kalanını tek kalemde ateşe vermekten çekinmezler. Bu sebeple Allah’ın öğüdüne varlığını ilk açanlar hep bu kast sisteminin en altında kalanlar olmuştur. Bu “şeytani iktidar müminleri” yine şeytanın yolunu takiple refah ve zenginliğin altta kalanlar için de mümkün olabileceğine dair yalanı sürekli söyleyip pompalamaktan bir an bile geri durmazlar. Fısıltıları duyunuz; zengin olabilirsiniz, tatmin olabilirsiniz, siz iktidar olabilirsiniz, bu kast sisteminin üstüne çıkabilirsiniz v.s. Ama hiçbir zaman bu sistemin değişebileceğine dair bir umut, beklenti ve inançları yoktur. Bu sebeple hep şeytan iktidarının gönüllü/hazır askerleri olurlar. (36/75) Kendi iktidarları için onları manipüle ederler ve asla inanmadıkları şeyleri başkalarının varlıklarına sürekli fısıldarlar.

Hakkın iktidarının müminleri, Hakk’ın mülkün/yönetimin daimi sahibi olduğunu bilirler. Varlıklarını Allah’ın kılavuzlamasına adamışlardır. Allah’ın koruması altına girildiğinde, azgınlıkların, şehvetin, umutsuzluğun esaretinden kurtulup gerçekçi bir şekilde arzu ettiklerine ulaşabileceklerini bilirler. Allah’ın nimetlerinin azgınlaşılmadığı ve birbirlerine destek olunduğu/salât edildiği ve kanıtlanmış verilere tabi olunduğu sürece tüm doğan ve doğacak olanlara yeteceğini bilirler. Açlığın, kaosun, katliamların kaynağının şeytani iktidar hırsı olduğunun farkındadırlar ve Allah ahlakı ile ahlaklanıp Allah’ın yardımcısı olmakla şereflenmenin derdindedirler. (47/7) Alay edenin alay ettiği ile, inkar edenin inkarı ile mutlaka yüzleşeceğini bilirler. Onlar, barışın savaşçılarıdır. Bir topluluk ya da kişi kendilerine saldırmadığı sürece saldırmazlar. Allah’ın günlerini ummayanları affetmişlerdir.  Bilirler ki Allah, her topluluğa yaptıklarına göre karşılık verecektir. (45/14) Onlar ilkelidirler. Kendi aleyhlerine bile olsa, asla yalan tanıklıkta bulunmazlar veya tanıklık yapmaktan çekinmezler. Hakkın iktidarına inandıkları için gerçek ile yüzleşmekten değil yüzleşmemekten sakınırlar. Bildiklerinin değil bilmediklerinin sorun olduğunu bilirler. Şu veya bu şekilde, ister silahlarla, bombalarla saldırılsın, isterse tavır ve eylemlerle saldırılsın onlar “savunurlar”. Ancak bu saldırıları bitirmektir, asıl hedefleri. Zira onlar, barışın gevşeklik göstermeyen savaşçılarıdır. (47/35) Bu saldırılara karşılık verirken asla haddi aşmamak derdindedirler. (2/190) Ama bir saldırı ile karşılaştıklarında “saldırganlığı bitirmeden” gevşemezler. Saldırının merkezine yönelirler. Saldırının kaynağını kuruturlar. (47/4) Saldırganlığı yüklenenleri esir alıp etkisiz hale getirmeden savaşı bırakmazlar. Düşmanlar olarak yerin yüzüne indirildiklerini ve Allah’ın kılavuzlamasına tâbî olmadan bu realitenin açmazından kurtulamayacaklarını bilirler. Bilirler ki bu bir sınavdır ve ancak Hakk’ın dediğine ittiba, bu sınavda onları başarılı kılacaktır. Durumları ancak bu savaşı üstlendiklerinde, sorumluluklarına sahip olduklarında düzeltilecektir. Barışın savaşını vermek bitmek tükenmek bilmez bir çabadır/cehddir. Seferde ya da hazarda olmak fark etmez. Hazarda hazırlanmak, seferde gevşeklik göstermemek gerekir. Zira dünya hayatı bir oyun ve eğlencedir. (47/36) Bu tetikte olma hali içinde bile şeytan iktidarının müminleri ile karşılaştırılamayacak kadar gerçekçi bir şekilde arzularına ulaşırlar. Dostluğu, mutluluğu, huzuru şu oyun ve eğlenceden ibaret dünya hayatında gerçekleşebilecek en gerçekçi şekilde tadarlar. Onurlu ve dik duruşludurlar. Kavi ve naiftirler. Derin bir duyuları ve net bir kavrayışları vardır. Şeytanın iktidarının müminleri, Allah’tan daha fazla onlardan korkarlar. Korkmalıdırlar da…

Naçizane, 08.05.2015

* Kuran Sure ve Ayet numaraları.

YouTube’da “Bende-i Hak” isimli kanalda bu yazımız incelenerek aktarılmış. Teşekkürler…