Tag Archives: güzel söz

Üstünlük İddiası ve İzdüşümleri…

Standard

Üstünlük iddiası ve izdüşümleri

Güzel sözün, hakiki tavrın kimden ve nereden geldiğinin kul açısından bir önemi yoktur. Bütün kaosun kaynağı şeytani “üstünlük iddiası”dır. Doğduğunuz yer, içinde bulunduğunuz entelektüel aura, maddi refah ve zenginlik ve benzeri fark ve fazlalıklar, Allah Teâlâ karşısında size bir özellik kazandırmaz. Bunlar belki sorumluluklarınızı artıran olgulardır. Şeytani üstünlük iddiasının varlığınızda oluşturduğu en temel izdüşüm; “özelleştirme”dir. Şeytan iktidarının esası özel olma duygusu üzerine kuruludur. Özel olduğunuz zokasını yuttuğunuz andan itibaren mutlaka bir kısım muhataplarınızı özelleştirmek zorunda kalırsınız; Görece bir sıralamayla eşinizi, ailenizi, arkadaşlarınızı, ilinizi, bölgenizi, devletinizi, ırkınızı, dininizi/yolunuzu/istikametinizi özelleştirir ve tüm düşman algınızı diğerleri üzerine yönlendirirsiniz. Kul, muhakkak denge noktaları oluşturarak yürümesi gerektiğinden Allah’ı tek sabite olarak kabul etmediği taktirde Allah’tan aşağı şeyler üzerinde denge noktaları oluşturacaktır. Bu durumda özelleştirme olgusundan kaçınamaz. Allah’ın aşağısından kurguladığı her denge noktasında kurduğu denklemin bir tarafına düşman bir tarafına da özel muamelesi yapacaktır. Allah Teâlâ mesajıyla bu denge noktasının özel tarafında Allah, düşman tarafında ise apaçık bir şekilde şeytan olduğu hususunu bize bildirmektedir. Bu denge noktası dışında oluşturulan tüm denge noktaları insanın cehennemi olacaktır. İnsanlık çağlar boyunca kurdukları denge noktalarının yarattığı cehennemden çıkabilmek için ilkelere sarılarak ileri doğru adımlar atmış ancak her attığı adım sonrasında oluşturduğu görece cenneti yeni denge noktası kabul ederek şeytan iktidarına hizmet/ibadet etmeye devam etmiş, cehennemi yaratanın Allah’tan aşağı kurduğu denge noktaları olduğunu unutmuştur. Allah’ın elçilerinin bize getirdiği mesajın tam olarak bu olduğu kanaatindeyim.

Naçizane, 29.04.2016

Arzuları Arzetmek

Standard

Arzuları arzetmek

Alâk’ın insana işaret ettiği bir hakikat var. Alâkını görmezden gelenler, kendilerini, duygularını aşağılayanlardır. Varacakları bir yer yoktur. Onlar varlıklarını yaşarken gömmüşlerdir. Üretmeleri mümkün değildir. Buna mukabil alâka duyduklarını tek gerçeklik olarak kabul edenler, arzu ettiklerini hedefe koymuşlar, heva ve heveslerini tanrı edinmişlerdir. Onlar Kur’anın tabiri ile “hayvanlardan daha aşağıdırlar”.

Rabbül Alemin insanı “ALÂK”tan yarattı. (Kuran 96/2)

İnsanın “tekamül” seyri, alakalarını sahiplerinden alma sürecidir aslında.

İnsanın alâka duyduğu şeyler aslında iki yönlü bir durumu işaret eder. Eğer alâka duyduğunuzu hedef yaparsanız, saparsınız. Alâkınız sizin cehenneminiz olur. Ama eğer alâka duyduğunuzu, arzu ettiğinizi Allah’a arzederseniz, alâkınız sizi tekamül yolunda yürütür. Yani alâkınız cennetiniz olur.

Bu kurgu üzerinden “sezgisel akıl”, “akleden kalp” ve bu kavramların gerçekçi bir şekilde işaret ettiği “TEVHİD”i kavramak mümkün.

Kur’an’da İbrahim Suresi 24, 25 ve 26. ayetlerde Rabbül Alemin’in açıkça beyan ettiği şekilde güzel söz; kökü yerde, dalları gökte bir ağaca benzer. Rabbinin izniyle meyvelerini verir.

Alâk’ın insana işaret ettiği bir hakikat var. Alâkını görmezden gelenler, kendilerini, duygularını aşağılayanlardır. Varacakları bir yer yoktur. Onlar varlıklarını yaşarken gömmüşlerdir. Üretmeleri mümkün değildir. Buna mukabil alâka duyduklarını tek gerçeklik olarak kabul edenler, arzu ettiklerini hedefe koymuşlar, heva ve heveslerini tanrı edinmişlerdir. Onlar Kur’anın tabiri ile “hayvanlardan daha aşağıdırlar”. (Kuran 25/43, 44)

Alâkını görmek, arzunu arzetmek esastır. Tüm varlığa Allah üzerinden bakmak gerekir. Yukarıda atıf yapılan ayetlerin devamında (İbrahim Suresi 27. Ayet) “Allah, müminleri dünyada da ahirette de kanıtlanmış sözle destekler” der.

İnsanın bu tekamül yürüyüşündeki en önemli lütuf kanımca “tutarlılıktır”. Tutarlılık, kolay elde edilemeyen, müthiş bir lütuftur. Hayatın bitmek tükenmek bilmeyen değişim ve dönüşümün karşısında insanın “tutarlı dili” yakalayabilmesi hakikaten imkansız gibidir. Sanırım bu ayette atıf yapılan, işaret edilen husus bu olsa gerek.

Naçizane, 12.04.2013